Bel Fıtığı (Lumbar Disk Hernisi)

Skolyoz, özellikle son yıllarda daha çok gündeme gelen ve halk arasında “omurga eğriliği” olarak bilinen bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla büyüme çağında teşhis edilen skolyoz, erken tedavi edilmediğinde kişinin günlük yaşamını önemli ölçüde olumsuz etkileyebilir.

Omurganın sağa veya sola doğru eğilmesiyle oluşan bu durum, vücudun dengesini bozarak kalça, göğüs kafesi ve kürek kemiklerinde belirgin şekil değişikliklerine yol açar.

Skolyoz Nedir?

Omurgamız, vücudumuzun temel yapısını oluşturan, hareket ve denge sağlama görevini üstlenen, aynı zamanda merkezi sinir sistemine koruyucu bir geçit sunan karmaşık bir yapıdır. Omur adı verilen kemiklerin ardışık bir şekilde dizilmesiyle oluşan bu yapı, vücut ağırlığını dengeli bir şekilde taşıyarak, baş ve bacaklar arasındaki bağlantıyı sağlar. Sağlıklı bir omurga, kişinin günlük yaşamında serbestçe hareket edebilmesini destekler ve yaşam kalitesini olumlu etkiler.

Skolyoz, omurganın sağa ya da sola doğru anormal bir eğrilik kazanması durumudur ve sıklıkla büyüme çağındaki çocuk ve ergenlerde teşhis edilir. Bu durumun erken yaşta fark edilmemesi veya tedavi edilmemesi, zamanla omurga yapısını bozar ve bireyin yaşamını ciddi ölçüde olumsuz etkileyebilir. Skolyozlu bir omurgada eğim genellikle C veya S şekline benzeyen bir kavis oluşturur. Bu eğrilik, omurganın yanı sıra kalça, kürek kemikleri ve göğüs kafesi gibi yapıları da etkileyebilir.

Bu rahatsızlık genellikle ergenlik döneminde belirgin hale gelir ve en çok Adölesan İdiopatik Skolyoz olarak görülür. Dünyada her 100 ergenden yaklaşık 3’ü skolyoz sorunu yaşarken, bu eğrilik kız çocuklarında erkeklere oranla daha sık rastlanır. Skolyozun nedenleri çoğunlukla tam olarak belirlenemese de genetik faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Tanı koyma sürecinde, omurgadaki eğimin derecesinin 10’un üzerinde olması gereklidir; skolyoz tanısı koymak için sıklıkla MR ve röntgen gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır.

Skolyozun belirtileri arasında omurganın yana eğilmesi, kalçaların veya omuzların asimetrik duruşu, sırtta ve belde ağrı, bacaklarda uyuşukluk gibi şikayetler yer alır. Tedavi sürecinde ise, eğrilik hafif düzeydeyse fizyoterapi, korse kullanımı gibi cerrahi olmayan yöntemler tercih edilir. Ancak ilerleyen vakalarda, omurganın doğal yapısını korumak ve olası komplikasyonları önlemek için cerrahi müdahale gerekebilir. Modern cerrahi teknikler ve minimal invaziv yöntemlerle yapılan bu işlemler, iyileşme sürecini hızlandırarak hastaların yaşam kalitesini artırır.